13 Mart 2024 Çarşamba

Hayatı Yeniden Keşfedin






 Herkese merhaba!

Bugün yorumlayacağım kitap psikonet yayınlarından çıkmış, Jeffrey E. Young ve Janet S. Klosko'nun kaleminden "Hayatı Yeniden Keşfedin" kitabı. Psikonet yayınları, psikoloji bölüm hocaları tarafından "bu yayından çıkan tüm kitapları okuyun" diye bahsedilen bir yayın. Ben de daha önce depresyon tedavisi gördüğüm bir dönemde psikikiyatristimin önerisiyle bu serinin en popüler kitaplarından olan David Burns'ün "İyi Hissetmek" kitabını okumuştum ve şu an hala herkese önerdiğim bir kitaptır.

Gelelim bu kitaba. Kitap kısaca şema terapi ekolünde yer alan şemalarla ilgili. "İnsanlar hangi şemalara sahip olabilir, bu şemaların kökenleri nelerdir ve şemamızı nasıl değiştirebiliriz?" gibi konulara güzel bir bakış açısı sunuyor. Daha önce şema terapi konusunu Girişimci Psikologlar Derneği'nin seminerlerinden birinde dinlemiştim ve açıkçası çözüm odaklı bir terapi modeli olmasıyla oldukça ilgimi çekmişti. Bu kitap da gerek içindeki vaka örnekleriyle, gerek kendimizi değerlendirebileceğimiz ölçekleriyle son derece kapsamlı ve yararlı oldu benim açımdan.

O halde kitapta altını çizdiğim cümleler ışığında kitap yorumumuza başlayabiliriz. Kitabın ilk bölümünde şema yaklaşımının ne olduğu anlatılıyor ve şöyle bir cüme kullanılmış: "Şema yaklaşımı, kendimizle sonsuza kadar yüzleşmeyi içerir." Bu cümle benim çok hoşuma gitti çünkü evet, şemalarımızı anlamak bir tür yüzleşme, hatta çoğu zaman acımasızca bir yüzleşme de diyebiliriz. Ve bu yüzleşme hiçbir zaman bitmeyecek, çünkü her an değişip dönüşmeye ve belki de içimizde yeni şemaları filizlendirmeye devam ediyor olacağız.

Yine kitabın ilk bölümünde, Freud'un "tekrarlama zorlantısı" kavramına atıf yapılmış olması çok ilgimi çekti. Bu kavram çocukluk acılarımızı devamlı tekrarladığımızı anlatıyor. Yani biz "anne-babam gibi olmayacağım" derken belki de onların bizim zihnimizde oluşturduğu şemayı tekrarlayıp duruyoruz. Biraz kırıcı gelebilir ama durum bundan ibaret olabiliyor bazen.

Bölümün devamında biraz yüzeysel bir "şema ölçeği" var. Bu ölçeği kendimize göre doldurarak en azından hangi şemaya bir yatkınlığımızın olduğuyla ilgili fikir edinme imkanı buluyoruz. Tabii bu ölçek bana göre yeterli değil, yazarlar da bunu böyle düşünmüş olacak ki diğer bölümlerde her şema için ayrı detaylı ölçekler koymuşlar. 1 ve 2. bölüm 11 şemayı kısaca özetliyor ve çıkacağımız yolculuğa bizi hazırlamış oluyorlar.

3.bölüm: Şemaları Anlamak. Burada şemaların niteliklerinden bahsediliyor. Mizaca ve aile yaşantısına vurgu yapılıyor. Yani biyolojik doğrular es geçilmeden sosyal öğrenmeyle birleştiriliyor. Bölümün devamında gelişmek için nelere ihtiyacımız olduğu vaka örnekleriyle de birlikte anlatılıyor. Bu vaka örneklerinin insanların zihninde bir şeyleri somutlaştırmaya büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Bölümün sonunda bir özet kısmı verilmiş olması da beni mutlu etti çünkü bazen karmaşık cümlelerin arasında kayboluyoruz.

4.bölüm, şemalarımızla 3 şekilde başa çıktığımızdan bahsediyor: 1) teslim olma 2) kaçma ve 3) karşıt saldırı. Bunların her birinin ne olduğu vaka örnekleriyle de desteklenerek detaylı bir biçimde anlatılıyor.

5.bölümde, şemalarımızı nasıl değiştirebileceğimizden bahsedilirken şöyle altı çizilesi cümlelerle karşılaşıyoruz: "Değişim, acıyı deneyimleme istekliliğini gerektirir. Değişim, disiplini gerektirir. Değişim, rastgele olmaz." Evet, bazen her şey çok kolay olacakmış gibi geliyor. Terapiye gittiğimizde de sanki mucizevi bir şekilde her şey düzelebilirmiş gibi geliyor. Fakat insan dediğimiz canlı o kadar komplikedir ki, öyle ha deyince değişim mümkün olmuyor. Ve zaten yazarlarımız da şemalarımızı değiştirmeyi şöyle anlatıyor: "Şemanız, çekiçle parça parça kırmanız gereken bir taş gibidir. Sert ve kararlı vuruşlarla sistematik bir şekilde çekiçlemek daha etkili ve verimlidir."

6.bölüm itibariyle kitabın kalan tüm bölümleri teker teker şemalarımızı ölçmemiz ve onları değiştirmemiz için yol haritası nteliğinde. Onlarca vaka örneğiyle birlikte geçmişimize de farklı bir perspektiften bakabiliyor ve bu kitapla kendimize yardım edebiliyoruz. Bu kesinlikle çok kıymetli.

Bu tip kitapların varlığı, terapiye bütçesi yetmeyen ama kendine iyi gelmek isteyen insanlar için kesinlikle bir alternatif oluyor. O yüzden psikonet yayınlarını bu anlamda çok kıymetli görüyorum. 

Bu kitabı kendinde bir değişim isteyen, farkındalık yaşamayı arzulayan kişilere öneriyorum. Alan olarak psikoloji veya PDR bölümünde olanlara ayrıca öneriyorum. Anne ve babalara öneriyorum. Anne ve babasıyla derdi olan ergen bireylere öneriyorum. 

Lütfen her satırına dikkat ederek, gelişigüzelden ziyade titizlikle okuyun. Ben kitabı 40 günde bitirdim. Önemli olan hızlı bitirmek değildi, anlamaya çalışarak bitirmekti. Lütfen kitabın kalınlığı gözünüzü korkutmasın. Her cümlesi önemli ve gerekliydi, "Şunu da yazmasalar olurmuş" diyebileceğim tek bir paragraf göremedim. Bir sonraki kitap yorumunda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın, kitaplarla kalın.

Beni instagramdan takip edebilirsiniz! @saadetlepsikoloji


8 Ekim 2023 Pazar

Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor

 





Celal Şengör'le yapılmış bir söyleşi, kitap haline getirilmiş. Dünya çapında bizi temsil eden bir jeolog bilim insanının bana çok şey anlatabileceğini düşünerek bu kitabı satın aldım.

Çocukken kitap okumayı çok severdim fakat Celal Hoca'nın çocuklara önerdiği kitaplar listesindeki hemen hemen hiçbir kitabı daha önce okumadım. Gelecekte çocuklarıma bu kitapların her birini almak isterim. Özellikle Jules Verne'i öneriyor.

Sorulara verdiği her cevap ne kadar çok şey bildiğini bize kanıtlar nitelikte. 

Din kültürü derslerinin zorunlu olmaması gerektiğini savunuyor Celal Hoca. Benim düşüncem ise din dersleri olmalı fakat bu müfredatta değil. Dünyadaki tek din İslam'mış gibi bu derslerde yalnızca İslam'ın anlatılması bana çok anlamsız geliyor. Keşke diğer dinlerin de konuşulup tartışıldığı bir ders olarak verilse din dersleri.

Kitapta Celal Hoca Atatürk'ü "diktatör" olarak tanımlıyor ve bunu ilk okuduğumda ciddi anlamda sinirlenmiştim. Fakat kastettiği şeyi ilerleyen sayfalarda açıklıyor "..diktatördü ama bu ülkede bir daha diktatörlük olmasın diye öyleydi" diyor. Açıkçası buna katılıyorum. O dönem neyi gerektirdiyse Atatürk onu yaptı ve iyi ki de yaptı.

Celal Hoca, oy vermenin belli bilgi, görgü ve kültür seviyesindeki insanlar için olması gerektiğini savunuyor. Bir noktada haklı: neden cahil insanların verdiği oylar bizim kaderimizi belirlesin ki? Ülkemizde herkes okuma yazmayı bilse de "okur" oranı gerçekten çok düşük. Hepimizin kitaplara bu kadar aç olması fakat bunun farkında olmaması bence bizi cehalete götüren unsur olarak karşımıza çıkıyor.

Celal Hoca'nın Hava Kuvvetleri sevdasını okumak oldukça ilgi çekiciydi. Askeri liselerin kapatılmasının ülkemize yapılan büyük bir kötülük olduğunu düşünüyorum. Celal Hoca sanırım politik bir duruş göstermemek adına bu konudan çok bahsetmiyor, yalnızca son soruda "Cumhurbaşkanı olsaydınız ilk olarak ne yaparsınız?" sorusuna cevaben askeri okulların yeniden açılması gerektiğini söylüyor ama bence bu konu tek cümleden daha uzun anlatıları gerektiriyor.

Celal-Oya Şengör çifti tamamen bir mantık evliliği kurmuşlar. Celal Hoca eşinin çok iyi İngilizce bilmesinden ve görgülü bir aileden geliyor olmasından etkilendiğini söylüyor ve evlilik için aynı sosyal sınıfa mensup olmanın önemli olduğunu söylüyor. Ben ise buna katılmıyorum. Aynı sosyal sınıftan olmadan da sağlıklı ilişkiler kurmanın mümkün olduğunu düşünüyorum.

Celal Hoca'nın görüşleri içerisinde belki en tepkili olabileceğim görüşü sosyal bilimleri bilim olarak görmemesi. Mesela sosyolojiden safsata diye bahsediyor, psikiyatrinin yanında psikolojinin bir hiç olduğunu söylüyor. Bir psikoloji öğrencisi olarak buna asla katılmıyorum ve her zaman psikoloji için "temel bir sosyal bilimdir." demeye devam edeceğimi de burada belirtmek istiyorum.

Velhasılıkelam, ben bu kitaba 10 üzerinden 7 veriyorum. Farklı bir bakış açısıyla karşılaştım, bu bakış açısı oldukça rasyonalistti. Hiçbir şeyi -çocuğunun doğumunu bile- romantize etmeyen, her şeye yalnızca akılla bir açıklama getiren biri Celal Şengör. Birçok şey öğreneceğiniz, aynı zamanda da bolca eleştirmek isteyebileceğiniz görüşleri bir arada bulunduran bu kitabı özellikle üniversite öğrencilerine öneriyorum. 

26 Eylül 2023 Salı

Gerginlik ve Öfkeden Çıkış Yolları

 



Herkese merhaba, bu bloğa yazı yazmayalı çok uzun zaman olmuştu ve işte, burdayım. Bugün sizinle, Dr. David Harold Fink'in "Gerginlik ve Öfkeden Çıkış Yolları" kitap yorumumu paylaşacağım. Kitabın yayınevi Erasmus yayınları. 318 sayfadan oluşuyor. Yazarımız bir doktor olmadanönce sosyoloji ve beden eğitimi dersleri vermiş, daha sonrasında tıp okumaya karar vererek doktor unvanını almış.

Ön sözde kitaptaki tüm örnek olayların gerçek yaşamdan uyarlama olduğundan bahsediliyor fakat tabii ki biraz daha değiştirilerek eklenmiş. Pavlov'un çok popüler köpek deneyine bolca atıfta bulunuluyor, psikoloji okumanın bana verdiği yetkiyle bu deneyi hocalarımdan onlarca defa dinlediğimi ve artık bıkacak seviyede bu deneye hakim olduğumu söyleyebilirim. Evet edimsel ve klasik koşullanma öğrenme psikolojisini oluşturan yapı taşlarından fakat her yerde bu deneyi görmek zorunda mıyım, bilmiyorum. "Teşekkürler Pavlov" diyorum ve devam etmek istiyorum. 

Yazar, bahsettiği her kavramı en az 3 örnekle açıklıyor ve bu da kavramların akılda kalıcılığını ve anlaşılırlığını artırıyor diye düşünüyorum.

Kitapta orta beynin önemine fazlaca vurgu yapılıyor, mesela şöyle bir cümle geçiyor: "Orta beyin, heyecanlarımızın yuvasıdır." Bu cümlede amigdalanın orta beyinde bulunmasına atıf yapıldığını görüyoruz. Amigdalanın yalnızca korkuyla eşleştirilmesini eleştiren yazar, zaten korkunun da bir heyecan türü olduğundan bahsediyor. Yine orta beyinle ilgili şu söz dikkatimi çekiyor: "Sağlıktan zevk almak için ilk olarak orta beyninizi düzeltmelisiniz." Sağlıktan zevk almaktan kasıt, sağlıklı olmanın farkında olmak ve şükür hissetmek anlamında olabilir diye düşünüyorum.

Kitapta uzun bir rahatlama-gevşeme egzersizinden söz ediliyor. Bu egzersizin aşama aşama yapılması gerektiği ve tonlarca faydası olduğu savunuluyor. Hatta bilimsel araştırmalarda bile kullaılmış, merak uyandırıyor doğrusu. Fakat bu egzersizlri yatağa çıplak yatarak yapmamız söylendiği için, evde tek yaşamayanlara uygun olduğunu düşünmüyorum.

Kitabın biraz daha psikolojiyle alakalı olmasını beklerken tıpla ilgili olduğunu açıkça görüyorum. Tıbbi terimler kitapa çokça yer alıyor.

Kitabın öz disiplinle ilgili yaptığı şu yorum dikkatimi çekiyor: "Bizim kişiliğimizin bütünlüğünü korumamıza yardım eden normal ket vurma alışkanlıklarına öz disiplin diyoruz." Açıkçası, bu tanıma katılıyorum. Bazen kişilik bütünlüğümüzü korumak için bazı şeylere engel olmamız, yani "ket vurmamız" gerkiyor. Bunu başarabilen insanların öz disiplini yüksek oluyor ve hedeflerine ulaşmakta diğer insanlardan daha başarılı oluyorlar.

Kitapta dili kullanmanın insan yaşamına büyük etkileri olduğundan bahsediliyor. Buna katılmamak mümkün değil, hatta bu yüzden "şiddetsiz iletişim" kitabı son zamanlarda en sevdiğim kitap ünvanını taşıyor.

Kitapta felsefe, dünyayı akıl yürütme yoluyla anlama çabası olarak bahsediliyor. Doğru fakat eksik bir tanım. Çünkü bana göre felsefe tek cümleyle anlatılamayacak kadar derin bir konu. Felsefe bütün bilimlerin atası fakat bir bilim değil. Cevaplardan çok soruların önemsendiği bir keşif yolculuğu. Feksefeyi "Sofie'nin Dünyası" kitabıyla sevmiş binlerce kişiden yalnızca biriyim.

Yazar, insanın kendi kendine bir otobiyografi yazıp  okumasının geçmişte yaptığı her şeye objektif bir bakış açısıyla bakmasına yardımcı olacağını düşünüyor. Ben de buna katılmak ve günlük yazmayı da bu kategoriye eklemek istiyorum. Zaten psikoloji sayfamda günlük yazmaktan sıkça bahsediyorum. Eğer ailelerin çocukların günlüklerini okuma gibi saçma bir huyu olmasaydı birçok insan günlük yazarak depresyonlarının birçok belirtisinden kurtulabilirdi diye düşünüyorum.

Son olarak kitapta insanlara karşı geliştirilebilen bir alerji türü olabileceği öne sürülmüş. Zaten halkın içinde biraz yaşamak insanlara alerji duymaya sebep olabilir çünkü etrafımız yığınla kötü ve cahil insanla dolu. Zaten bir sonraki kitabım bu yüzden Celal Şengör'den "Senin Cahilliğin Benim Yaşamımı Etkiliyor" adlı kitap olacak.

Son olarak kitaptaki en beğendiğim sözleri yazarak yazımı bitirmek istiyorum.

"İnsanlığın en karanlık kıtası iç dünyası, yani ruhudur."

"Korku, anlaşılması kolay, tipik bir heyecandır."

"...yetişkinliğin düşmanlığı ve gaddarlığı birçok şekilde oluşabilir. Onlar genellikle bir iyilik ve şefkat maskesi ardına gizlenir."

"Birlikte yaşamak zorunda olduğunuz kimseler, ruhunuzun en büyük tehlikesidir. Onlar sizi yükseltebilir ya da yıkabilirler. Onlar sizi acımasızca bağırtacak derecede öfkelendirebilirler."

Kitaba 10 üzerinden puanım 6. Özellikle önerdiğim kişiler şunlara ilgi duymalı: tıp, biyoloji, nöroloji, nöropsikoloji, psikiyatri.

Ayrıca 18 yaş altı bireylerin bu kitabı sıkıcı bulacağını düşünüyorum. Fikilerinizi yorumlarda belirtmeyi unutmayın, sizi seviyorum. Instagram psikoloji sayfam: saadetlepsikoloji. Kalın sağlıcakla.

7 Haziran 2020 Pazar

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç

Selaaam, bugün, çok tatlış bir kitapla geldim! Bu kitabın daha önce özetini okumuştum ve mutlaka tamamını okumalıyım diye düşünerek gidip aldım. Gerçekten beklentimi karşıladı, okuduğum edebi kitaplar içinde en beğendiğim bu oldu.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, tam bir halk adamı. Halkın dilinden anlayan, kadınları çok iyi gözlemlemiş, safsatalarla çok güzel alay edebilen biri.
Kinayeleri, betimlemeleri ve diyalogları inanılmaz başarılı. Sokak ağzını kitaba harika yansıtmış, o zamanın gelenek göreneklerini çok iyi anlatmış, o zamanın güncel konusuna çok güzel değinmiş. Gerçekten hayran kalınası bir eser. Böyle hem fiyatı ucuz, hem de okuması keyifli eserlere bayılıyorum. Dönemin diğer yazarlarından bağımsız olması da ayrıca hoşuma giden bir şey. Asla klişeleşmemiş, tamamen özgün bir yazar olmasını seviyorum. Mutlaka okuyunuz.

"İtirafı zor olan hakikatlerin saklaması daha zordur." (Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç)

31 Mayıs 2020 Pazar

Erkek, Kadın ve İlişkileri

Daha önce "Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten" kitabını okumuştum, hatırlayanlarınız vardır. O kitabı yazan abimiz kendini tutamayıp bir de bunu yazmış. Bana sorarsanız iki kitap arasında bariz bir fark mevcut değil. Onu okuyanın bunu, bunu okuyanın onu okumasına gerek yok. Yorum için de o kitabın yorumları bu kitap için de geçerlidir.. teşekkürler.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Su Kanunu

Başarılı bir kitap kapağı, güzel bir konu başlığı. Suyun bilimsel faydalarının dinle de harmanlanmış bir öğretisi. Suyun nasıl tüketilmesi gerektiği, suyun dili, frekansı.. bilmediğimiz birçok yönüyle su. Özellikle oruçluyken suyun kıymetini ne kadar iyi anlıyoruz değil mi? Bu kitap bize su hakkında her şeyi sunuyor. Bu kadar nesnel bilgi içeren kitapları çok sevmediğimi bilirsiniz, ister istemez sıkıcı geliyor bazı kısımları. Bir de tekrara düşülen bölümler biraz can sıkıcı. Onun dışında hayatınıza güzel bilgiler katacağını ve ufak bir aydınlanma yaşayacağınızı temin ederim. Bir sonraki kitapta görüşmek dileğiyle.

"Kısacası kullandığın kelimeler suya yazı yazar, beyin bunları okur ve sen yaşarsın." (Su Kanunu)

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Hamlet

Hamlet'in bende yeri çok ayrıdır. Babamla birlikte sahnede izlemeye gittiğim ilk ve tek tiyatro oyunu. İzlerken ayrı, okurken ayrı, canlandırmaya çalışırken ayrı heyecanlandım. Shakespeare okumak insana ekstra bir kültür kazandırıyor olabilir belki de. Bilmiyorum. Hamlet'in laflarıyla adam dövmesi en sevdiğim şey. Bu kitabı asla roman gibi okumadım bu arada. Sesli bir şekilde, her role kendimi kaptırarak okudum. Zaten o yüzden geç bitti. İçinden çıkarılabilecek bir ton mesaj var. Hamlet bize o kadar çok şeyi hatırlatıyor ki.. kitaptan çook fazla not çıkardım. Harika bir eser. Biliyorsunuz, kitaplar haklıdır. Hamlet ise en haklısı:

"Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi. Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor yürekten gelenin doğal rengini." (Hamlet)