Livaneli'den efsane bir eser. Daha önce Serenad'ı okumuştum ve çok çok çok etkilenmiştim, şimdi de aynı şekilde Huzursuzluk'tan etkilendim. Hep tozpembe hikayeleri okumaya alışmışız. Bazen böyle zulümlerin de konuşulması gerekiyor. Dünyada hiçbir şeyin sandığımız kadar iyi gitmediğini hatırlamamız için müthiş bir kitap.
Zaten Livaneli'nin herhangi bir kitabını okuyup beğenmeyene ben hiç rastlamadım. Terör tarafından hayatları ellerinden alınmış insanları anlatıyor. Meleknazları, Nergisleri, Zilanları.. bize bir vicdanımız olduğunu hatırlatıyor. Bir yerlerde birileri acı çekerken hangi suşi restorantı daha güzel tartışması yapmamızın ne kadar saçma olduğundan bahsediyor.
Bazı kitaplar bittiğinde bir kal gelir insana. Öyle esaslı bir kitaptı bana kalırsa.
"Bizim türümüzün bu dünyada yaşamaya, hem birbirini, hem dünyayı yok etmeye hakkı yok, hepimizin içinde korkunç bir canavar yaşadığı yadsınamaz bir gerçek diye düşündüm." (Huzursuzluk)
"Ben insandım." Hüseyin haklıdır. Kitaplar haklıdır.
30 Kasım 2019 Cumartesi
27 Kasım 2019 Çarşamba
Uzun Hikaye
Mustafa Kutlu'nun 'Uzun Hikaye'si. Daha önce filmini izlemiş ve çok beğenmiştim. Şimdi de bir arkadaşımın ödünç vermesiyle kitabı okumuş oldum. Gerçekten filmle birebir örtüşüyordu, her cümleyi okurken filmdeki sahne aklıma geliyordu. Çok içimizden, çok halktan, çok gerçek bir kitap. Zenginlikten, hırstan, öfkeden, kinden uzak.. samimiyet, sıcaklık, güleryüz içeren bir hikaye... Gerçekten herkesin okuması lazım. İncecik bir kitap zaten ben dün başladım bugün bitirdim. Siz de bitirirsiniz. Herkesin kitaplığında olmalı bence. Söylenecek çok fazla söz yok, okuyunca kendinizi kaptıracağınız tatlı bir samimiyet esintisi sunuyor.
"Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti bu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil" (Uzun Hikaye/Ali)
"Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti bu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acayip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil" (Uzun Hikaye/Ali)
25 Kasım 2019 Pazartesi
Şato
YouTube vloğumda gösterdiğim kitaptan bahsedeceğim. Biraz önce kitabı bitirdim. Sanırım ilerde bunu tekrar okumam gerekecek çünkü kritiğini yapabilecek seviyeye gelemedim şu an. Kitapta kim olduğunu anlayamadığımız karakterler var. Ana karakterin ismi "K." Şeklinde gösterilmiş, K ile başlayan herhangi bir ismi düşünebiliriz ama çeviri bir roman olduğuna göre "Kemal" falan olmadığı kesin. "Otelcinin Karısı" diye bir karakter var ve kadının ismi hiç geçmiyor. Tek vasfı "otelcinin karısı" olması. "Pepi" isminde bir karakter var ve kitabın 368.sayfasına kadar onu erkek sanıyordum, kadınmış. Düşünün artık kitabı ne kadar özümseyemediğimi. Çeviride de büyük ölçüde hatalar vardı. Yazım yanlışları çoktu, bazı kelimelerin şiveyle falan yazıldığını düşündüm hatta. Yorum yapamıyorum pek ya gerçekten tekrar okursam bir gün daha çok faydam dokunur.
Daha önce hiç Kafka kitabı okumadığım için belki de bana tuhaf geldi bilmiyorum ama alıştığım bir üslupla yazılmamıştı. Sonu da tam olarak bir yere bağlanmadı. Yarım kalmış gibiydi. Belki de gerçekten devam edecekti Kafka çünkü bu roman o öldükten sonra basılan kitaplarından.. daha fazla ömrü olsaydı belki de çok daha farklı bir sonla bitirecekti ama bu hâli insana eksik geliyor, bir sonuç yok.. bilmiyorum. Belki de bu onun tarzıdır. Dediğim gibi daha önce hiç kitabını okumamıştım. Yasin'in bu kitabı bana hediye etmesi güzel oldu. Videoda da teşekkür etmiştim Yasin, biliyorsun. Her neyse. O değil de kanalıma da bir bakın be. O kadar video çektim 21 abone gerçekten başarılı :'). Neyse. Linkini bırakayım da belki bi açar izlersiniz.
Her zamanki gelenekle yayını bitirelim.
"Oysa senin yanında olmaktan, hep senin yanında yaşamaktan daha büyük bir mutluluk bildiğim mi var benim..." (Şato/Frieda)
Unutmayın, kitaplar her zaman haklıdır..
Daha önce hiç Kafka kitabı okumadığım için belki de bana tuhaf geldi bilmiyorum ama alıştığım bir üslupla yazılmamıştı. Sonu da tam olarak bir yere bağlanmadı. Yarım kalmış gibiydi. Belki de gerçekten devam edecekti Kafka çünkü bu roman o öldükten sonra basılan kitaplarından.. daha fazla ömrü olsaydı belki de çok daha farklı bir sonla bitirecekti ama bu hâli insana eksik geliyor, bir sonuç yok.. bilmiyorum. Belki de bu onun tarzıdır. Dediğim gibi daha önce hiç kitabını okumamıştım. Yasin'in bu kitabı bana hediye etmesi güzel oldu. Videoda da teşekkür etmiştim Yasin, biliyorsun. Her neyse. O değil de kanalıma da bir bakın be. O kadar video çektim 21 abone gerçekten başarılı :'). Neyse. Linkini bırakayım da belki bi açar izlersiniz.
Her zamanki gelenekle yayını bitirelim.
"Oysa senin yanında olmaktan, hep senin yanında yaşamaktan daha büyük bir mutluluk bildiğim mi var benim..." (Şato/Frieda)
Unutmayın, kitaplar her zaman haklıdır..
16 Kasım 2019 Cumartesi
Tongue Fu
Bir kitabın daha sonuna geldik canlarım!
Kitaptan önce sizinle biraz konuşmak istiyorum. Son zamanlarda hayatımda minnoş güzellikler oluyor. Mesela, dün tiyatroya başladım! Size yemin ederim harika bir gün geçirdim orda. Çok güldüm ve çok eğlendim. Umarım hep böyle geçer.. Bunun dışında, dün YouTube'da ilk ingilizce videomu yayınladım, iki konu hakkında da aşırı heyecanlıyım gerçekten. Aynı zamanda kitap okumaya da devam ediyorum biliyorsunuz. Hafif bir mutluluk paylaşımından sonra, gelelim bu kitabımıza.
Tongue Fu, sözlü dövüş sanatı. Hayatımızda bol bol yaptığımız iletişim hatalarını yüzümüze çarpar ve aslında nasıl olması gerektiğini öğretir. Ben yabancı yazarların fikir kitaplarını okumayı pek sevmiyorum, hem bizim kültürümüzden bağımsız olduğu için türk okuyucuya çok hitap edemiyor hem de verilen örnekler bizim yaşantımıza hiç benzemiyor. Kitabı okurken "Bu ben!" Deyip kendimizi bulamıyoruz. O yüzden fikir kitabı okuyacaksam Ahmet Şerif İzgören'in kitaplarını okumayı tercih ediyorum. Tamamen bizim içimizden, bize hitap eden kitapları var..
Sonuç olarak, güzel bir kitaptı. Okunabilecek, bir şeyler öğretebilecek ve kendimizi geliştirmemize katkıda bulunabilecek bir kitaptı. Kitaptan bir sözle yayınımızı bitirelim:
"Bilgeliğin zirvesi bugünde yaşamak, geleceği planlamak ve geçmişten kâr sağlamaktır." (Tongue Fu)
Kitaptan önce sizinle biraz konuşmak istiyorum. Son zamanlarda hayatımda minnoş güzellikler oluyor. Mesela, dün tiyatroya başladım! Size yemin ederim harika bir gün geçirdim orda. Çok güldüm ve çok eğlendim. Umarım hep böyle geçer.. Bunun dışında, dün YouTube'da ilk ingilizce videomu yayınladım, iki konu hakkında da aşırı heyecanlıyım gerçekten. Aynı zamanda kitap okumaya da devam ediyorum biliyorsunuz. Hafif bir mutluluk paylaşımından sonra, gelelim bu kitabımıza.
Tongue Fu, sözlü dövüş sanatı. Hayatımızda bol bol yaptığımız iletişim hatalarını yüzümüze çarpar ve aslında nasıl olması gerektiğini öğretir. Ben yabancı yazarların fikir kitaplarını okumayı pek sevmiyorum, hem bizim kültürümüzden bağımsız olduğu için türk okuyucuya çok hitap edemiyor hem de verilen örnekler bizim yaşantımıza hiç benzemiyor. Kitabı okurken "Bu ben!" Deyip kendimizi bulamıyoruz. O yüzden fikir kitabı okuyacaksam Ahmet Şerif İzgören'in kitaplarını okumayı tercih ediyorum. Tamamen bizim içimizden, bize hitap eden kitapları var..
Sonuç olarak, güzel bir kitaptı. Okunabilecek, bir şeyler öğretebilecek ve kendimizi geliştirmemize katkıda bulunabilecek bir kitaptı. Kitaptan bir sözle yayınımızı bitirelim:
"Bilgeliğin zirvesi bugünde yaşamak, geleceği planlamak ve geçmişten kâr sağlamaktır." (Tongue Fu)
11 Kasım 2019 Pazartesi
Martı Jonathan Levingston
Çok kısa, öz, anlamlı bir öyküydü. Belki de fabl demek daha uygun bilmiyorum. Okuduğunuz zaman içinize tatlı bir umut dolar ve kendinizi iyi hissedersiniz. Öyle bir kitap. İçinde bol bol martı resimleri var. Etkileyici, özgün ve akıcı bir anlatım. Fazla söylenecek bir şey bulamıyorum. Okuyunuz, okutunuz..
Haklısın Jonathan:
"En doğru yasa, bizi özgürlüğe ulaştıracak olandır. Başka hiçbir şey değil." (Martı Jonathan Levingston)
10 Kasım 2019 Pazar
Tutunamayanlar
Umarım yazdığım yazı okunuyordur.
Hey, gençler, kitap kurtları, her neyse! Nasılsınız? Ben çok iyiyim çünkü üç haftanın sonunda, Tutunamayanlar'ı bitirmiş bulunuyorum. Alkışlarınızı duyar gibiyim, teveccühünüz efendim, teveccühünüz..
Çok boş yaptım, artık sadede gelebiliriz dostlar. "Mahşer"den sonra ilk defa bir kitaptan 4 sayfa not çıkardım. Çok sevdiğim bir arkadaşım, "Tutunamayanlar" için "eline kağıt kalem alıp ders çalışır gibi okuman gereken bir kitap" diye bir yorumda bulunmuştu, aşırı haklıymış.
Benim bu kitabı okuma nedenim, Hakan Günday'ın "Az" kitabıydı. Kitapta "Tutunamayanlar" ın o kadar çok bahsi geçiyordu ki nasıl bir kitap olduğunu çok merak etmiştim. Daha sonra babama sordum ve ofisinde varmış, bana getirdi sağolsun. O şekilde başlamış bulundum.
Lâkin kitaba ilk başladığımda, beklemediğim kadar karmaşık bir dille karşılaştım. "Tutunamayanlar", kesinlikle öyle Instagram'da gördüğünüz cümlelerden ibaret bir kitap değil. İlk sayfaları inanılmaz kafa karıştırıcı ve okuması zordu. Hatta 300.sayfalara kadar hiçbir şey anlamayarak okudum. Başladığım işi bitirme takıntım olduğu için yarıda bırakmak istemedim. İyi ki de bırakmamışım, çünkü sonradan kitap mükemmel bir hâl almaya başladı. Gerçekten iyi bir edebiyat bilgisine sahipseniz, o mükemmelliği ilk sayfalarda da görebilirsiniz eminim ama ben yakalayamadım. Sosyal medyada paylaşılan alıntılarda sürekli geçen "Olric" karakterini birçoğunuz merak ediyor, biliyorum. Merak etmekte haklısınız. Olric, mükemmel bir yol arkadaşı. Kitabı sevimli kılan bir detay. Fakat kitabın tamamı Olric üzerine kurulu değil.
Kitabı okurken bol bol iç konuşmalarla karşılaşacaksınız, bazı taşlar kitabın sonlarında yerine oturacak ve bazı şeylere çok fazla şaşıracaksınız. Farkında mısınız bilmiyorum ama spoiler vermemek için kendimi parçalıyorum şu an.
Bence, bu kitabı okumak isteyen birinin önce çok fazla edebi birikim edinmesi gerekiyor. Türk klasiklerinden, eski edebi eserlerden bol bol okuyun. Eski dile, üsluba hakim olun, kitaplarda çok fazla görüp anlamını bilmediğiniz kelimeleri mutlaka öğrenin. "Tutunamayanlar"ı gerçekten okumak ve anlamak istiyorsanız, bir sınava hazırlanır gibi kendinizi kitaba hazırlayın. Hiç edebi birikiminiz yoksa kitabı anlamanız ekstra zorlaşacaktır ve nefret etmenizi istemiyorum.
Gözünüzü korkutmak istemezdim ama kitapta 76 sayfalık bir bölüm var ve o bölümde hiç noktalama işareti yok. Cümleleri kaçırmamak için hızlı okuma yapmanız gerekiyor, başka türlü bir cümlenin öznesiyle diğer cümlenin yüklemi birbirine girebilir haberiniz olsun. En sevdiğiniz cümleleri bir kenara not edin, kitapta ilerledikçe dönüp onları bir daha okuyup hatırlayın ki kafanız karışmasın.
Evet, kitabın ne kadar zor okunduğundan bahsettik ama çok beğendiğimi de söylemeden geçmek istemiyorum. Gerçekten güzeldi. Sanırım bu kitabı tekrar ve tekrar okumam gerekecek. Her okuduğumda başka notlar çıkartabilirim. Son olarak, kitaptan bir cümleyle bitirelim. Kitaplar haklıdır, Tutunamayanlar haklıdır ama Oğuz Atay hepsinden haklıdır:
"Hep birlikte tutunamamayı ne kadar isterdim. Herkes ayrı bir dalda kaldı. Tek başına bir tadı olmuyor başarısızlığın... Kimi suçlayacağımı bilemiyorum." (Tutunamayanlar)
Hey, gençler, kitap kurtları, her neyse! Nasılsınız? Ben çok iyiyim çünkü üç haftanın sonunda, Tutunamayanlar'ı bitirmiş bulunuyorum. Alkışlarınızı duyar gibiyim, teveccühünüz efendim, teveccühünüz..
Çok boş yaptım, artık sadede gelebiliriz dostlar. "Mahşer"den sonra ilk defa bir kitaptan 4 sayfa not çıkardım. Çok sevdiğim bir arkadaşım, "Tutunamayanlar" için "eline kağıt kalem alıp ders çalışır gibi okuman gereken bir kitap" diye bir yorumda bulunmuştu, aşırı haklıymış.
Benim bu kitabı okuma nedenim, Hakan Günday'ın "Az" kitabıydı. Kitapta "Tutunamayanlar" ın o kadar çok bahsi geçiyordu ki nasıl bir kitap olduğunu çok merak etmiştim. Daha sonra babama sordum ve ofisinde varmış, bana getirdi sağolsun. O şekilde başlamış bulundum.
Lâkin kitaba ilk başladığımda, beklemediğim kadar karmaşık bir dille karşılaştım. "Tutunamayanlar", kesinlikle öyle Instagram'da gördüğünüz cümlelerden ibaret bir kitap değil. İlk sayfaları inanılmaz kafa karıştırıcı ve okuması zordu. Hatta 300.sayfalara kadar hiçbir şey anlamayarak okudum. Başladığım işi bitirme takıntım olduğu için yarıda bırakmak istemedim. İyi ki de bırakmamışım, çünkü sonradan kitap mükemmel bir hâl almaya başladı. Gerçekten iyi bir edebiyat bilgisine sahipseniz, o mükemmelliği ilk sayfalarda da görebilirsiniz eminim ama ben yakalayamadım. Sosyal medyada paylaşılan alıntılarda sürekli geçen "Olric" karakterini birçoğunuz merak ediyor, biliyorum. Merak etmekte haklısınız. Olric, mükemmel bir yol arkadaşı. Kitabı sevimli kılan bir detay. Fakat kitabın tamamı Olric üzerine kurulu değil.
Kitabı okurken bol bol iç konuşmalarla karşılaşacaksınız, bazı taşlar kitabın sonlarında yerine oturacak ve bazı şeylere çok fazla şaşıracaksınız. Farkında mısınız bilmiyorum ama spoiler vermemek için kendimi parçalıyorum şu an.
Bence, bu kitabı okumak isteyen birinin önce çok fazla edebi birikim edinmesi gerekiyor. Türk klasiklerinden, eski edebi eserlerden bol bol okuyun. Eski dile, üsluba hakim olun, kitaplarda çok fazla görüp anlamını bilmediğiniz kelimeleri mutlaka öğrenin. "Tutunamayanlar"ı gerçekten okumak ve anlamak istiyorsanız, bir sınava hazırlanır gibi kendinizi kitaba hazırlayın. Hiç edebi birikiminiz yoksa kitabı anlamanız ekstra zorlaşacaktır ve nefret etmenizi istemiyorum.
Gözünüzü korkutmak istemezdim ama kitapta 76 sayfalık bir bölüm var ve o bölümde hiç noktalama işareti yok. Cümleleri kaçırmamak için hızlı okuma yapmanız gerekiyor, başka türlü bir cümlenin öznesiyle diğer cümlenin yüklemi birbirine girebilir haberiniz olsun. En sevdiğiniz cümleleri bir kenara not edin, kitapta ilerledikçe dönüp onları bir daha okuyup hatırlayın ki kafanız karışmasın.
Evet, kitabın ne kadar zor okunduğundan bahsettik ama çok beğendiğimi de söylemeden geçmek istemiyorum. Gerçekten güzeldi. Sanırım bu kitabı tekrar ve tekrar okumam gerekecek. Her okuduğumda başka notlar çıkartabilirim. Son olarak, kitaptan bir cümleyle bitirelim. Kitaplar haklıdır, Tutunamayanlar haklıdır ama Oğuz Atay hepsinden haklıdır:
"Hep birlikte tutunamamayı ne kadar isterdim. Herkes ayrı bir dalda kaldı. Tek başına bir tadı olmuyor başarısızlığın... Kimi suçlayacağımı bilemiyorum." (Tutunamayanlar)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)